23 Haziran 2010 Çarşamba

Kutsal Su


Fotoğraflar: John Stanmeyer
Vaftiz kurnasına düşen damlacıklardan küllerin serpildiği nehre... Su, yaşamımızın her alanında kutsal önemde.

Eğer çağrılsaydım/ Yeni bir din kurmaya/ Sudan yararlanırdım mutlaka diye yazıyordu İngiliz şair Philip Larkin 1954 yılında. (Gerçekten de birçok din suyu kullanıyor.) "Ve su" diye açıklıyordu dinler tarihçisi Mircea Eliade 1950'lerde, "tüm varoluşun kaynağı olan pınar; her türden önce gelmekte ve her mahlûku desteklemektedir." Yani, insanlık tarihinin başlamasından hatta efsaneye göre daha da öncesinden bu yana bu görevi sürdürüyor. Evren, diyor, Yaratılış Kitabı, "Suların ortasında gök kubbe" kuran bir tanrı tarafından yaratıldı. Babilliler, tatlı ve tuzlu suyun karışımından meydana gelen bir dünyaya inanıyorlardı. Pima Yerlileri, toprak ananın bir damla suyla döllendiğini söylüyorlardı. Bir uygarlığı sona erdiren büyük tufansa, Musevi, Yunan ve Aztek kültürlerinde yer bulan suyla ilgili bir arketip. Beden su ister. Ruh da... "Göl kenarında yaşamam lazım" diye yazıyordu, insan ruhunun derinliklerine inen ve su ile bilinçaltını aynı kefeye koyan İsviçreli psikiyatr Carl Jung. "Su olmadan, diye düşünüyorum, hiç kimse kesinlikle yaşayamaz." Amniyotik kesenin patlamasıyla başlayan doğumumuzdan, törensel ölü yıkamaya (Musevilikte taharet; İslamda ise boy abdesti) kadar su, yaşamımız boyunca kutsal ile dünyevi, yaşam ile ölüm arasında çizgi çizerek hayatımızın içinden akıyor. Islatılıyoruz, daldırılıyoruz, batırılıyoruz, sulanıyoruz. Kutsamalar, Kitabı Mukaddes'teki Ürdün Nehri kadar derin ve geniş, Lourdes'daki kaynak kadar olağanüstü ve gözyaşları gibi güçlü...?-Cathy Newman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder